© Ajans Kuşadası 2020 | Her Hakkı Saklıdır.

Sözbilir'den Aydın'a 6.9'luk Deprem Uyarısı!

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkez (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Jeotermal Enerji Santralleri’nin (JES) diri faylarda yürüttüğü faaliyetleri sebebiyle mikro depremler oluşabileceğini ve bu depremlerin 1 ila 3 büyüklüğünde olabileceğini dile getirdi. Prof. Dr. Sözbilir, JES faaliyetlerinin yoğun biçimde yapıldığı Aydın’ın Germencik ve İncirliova hattında 6,9 büyüklüğünde bir deprem riskinin bulunduğunun da altını çizdi.

Sözbilir, bölgede diri fay hatlarından söz ederek “Büyük Menderes havzası diri faylarla sınırlandırılmış çöküntü alanı niteliğindedir. Bu bölgede 6.9 büyüklüğüne varan depremler üretecek fay hatları bulunuyor” dedi.

MİKRO DEPREM AKTİVİTELERİ OLABİLİR
İncirliova ve Germencik'te JES'lerin(Jeotermal Enerji Santrali) yoğun faaliyeti ile birlikte yer altı sularının yoğun biçimde çekilmesinin depreme olan etkisini değerlendiren Prof.Sözbilir, “Sadece Türkiye’de değil, Dünyada jeotermal enerji üretiminin diri fay zonlarına yakın yerlerde yapılan ülkelerde, diri fay zonundan çekilen veya diri fay zonlarına basılan akışkanlar nedeniyle, bu faylarda belirli mikro deprem aktivitesi geliştiği bilinmektedir. Fakat bu tür deprem aktiviteleri, çoğunlukla 1 ile 3 arasındaki deprem büyüklüğüne kadar ulaşabilmektedir ve insanları rahatsız edecek düzeyde değildir. Bu tür jeotermal kaynaklı deprem aktivitesi, günümüzde kontrol altına alınabilmekte ve JES alanındaki sondaj yerlerine yerleştirilen sismometrelerle sürekli izlenmekte, Trafik Işık Sistemi (Trafik Light system) adı verilen bir sistemle, üretim ve re-enjeksiyon sırasında kullanılan basınç değerleri kontrol altında tutularak, jeotermal kaynaklı 3’ten büyük depremlerin oluşması önlenebilmektedir” dedi.

“6.9 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM ÜRETECEK FAY HATLARI VAR”
Bölgede diri fay hatlarının olduğunu belirten Sözbilir, “Büyük Menderes havzası diri faylarla sınırlandırılmış çöküntü alanı niteliğindedir. Bu bölgede 6.9 büyüklüğüne varan depremler üretecek fay hatları bulunuyor. Bilindiği gibi, 1899 Aydın-Nazilli depremi ve 1955 Söke-Balat depremleri önemli ölçüde can ve mal kayıplarına yol açmıştı.” İfadelerini kullandı.

FAY HATTI BÖLGESİNDEKİ ÇÖKÜNTÜLERİN NEDENİ…
Geçtiğimiz aylarda Germencik’te meydana gelen çöküntüler hakkında da değerlendirme yapan ve özellikle Batı Anadolu (Ödemiş, Manisa-Sarıgöl, Afyon-Bolvadin) ve Orta Anadolu'da (KayseriYeşilhisar) gibi yerleşim yerlerinde son 20 yılda yüzeyde çizgisel gidişli deformasyonlar ve çöküntülerin meydana geldiğinin altını çizen Sözbilir, “Bu deformasyonlar bazı yerlerde 4-5 km kadar izlenebilmekte, bina, yol, bahçe çitleri ve tarım alanlarında zararlara neden olmaktadır. Hatta Sarıgöl ve Bolvadin gibi yerleşim yerlerinde bazı binalar bu yüzden kullanılamaz duruma gelmektedir. Bu yüzden, 2000’li yılların başlarında, Sarıgöl fay hattı boyunca afete maruz bölge kararı alınmış ve bu hat üzerindeki 90 civarındaki bina boşaltılmıştır günümüzde Sarıgöl fayı üzerinde deprem olmadan gelişmeye devam eden çöküntüler söz konusudur” dedi.

Sözbilir açıklamalarına şöyle devam etti: Bu bölgelerde Dokuz Eylül Üniversitesi-Deprem Araştırma ve uygulama Merkezi ve Afyon Kocatepe Üniversitesi-Deprem Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından yapılan çalışmalar, bu tür deformasyonların ana nedeninin, jeolojik yapı yanında, iklim değişimi-kuraklık ve tarımsal amaçlı aşırı yeraltı suyu çekimine bağlı olduğunu göstermektedir. Yeraltı suyu alüvyon dediğimiz pekleşmemiş çakıllı-kumlu killi tortullar içinde 5-100 metre derinliklerinde bulunmaktadır. Alüvyonlarda yeraltı suyu seviyesi aşağı çekildiğinde yeryüzüne yakın kumlu tabakalarda oturmalar meydana gelmekte ve çatlaklar oluşmaktadır. Bu tür deformasyonlar çoğunlukla eskiden yıkıcı deprem üretmiş diri fay hatları üzerinde gelişmektedir. Bu nedenle yüzeydeki deformasyonların alüvyon tabakaları altında bulunan örtülü fay basamakları boyunca geliştiği düşünülmektedir. Bunun yanında Türkiye’deki JES’lerin üretim ve re-enjeksiyon sondajları ise, 1000-3000 metre arasındaki kayalara kadar ilerlemekte ve bu derinliklerde çalışılmaktadır. Dolayısıyla JES’lerin sığ derinliklerdeki alüvyon akiferindeki yeraltı suları ile doğrudan bir bağlantıları yoktur. Fakat JES’lere bağlı üretim ve re-enjeksiyon sondajları da jeotermal akışkanı 1000-3000 metreye karşılık gelen diri fay zonlarından yapmaktadır. Dolayısıyla mekânsal anlamda bir birliktelik söz konusudur. Bu sonuçlara göre, Germencik çevresinde gözlenen çatlaklar hem doğal nedenler (jeolojik yapı-diri fay varlığı /zemin türü ve iklim değişikliği-kuraklık) ve hem de insan kaynaklı faaliyetlerin (tarımsal amaçlı aşırı yeraltı suyu çekimi) birlikte çalışması nedeniyle gelişmektedir.

KARADAKİ FAYLAR DA DEPREM ÜRETMEYE BAŞLADI
Kuşadası’nda yoğun deprem aktivitesinin sürdüğünü belirten Sözbilir,” Kuşadası Körfezi’nde, Sisam Adası kuzeyindeki Sisam Fayının kırılması sonucunda, 6.6 büyüklüğünde bir deprem üretmişti. Bilindiği gibi, kırılan fay denizde olduğu halde, depremin neden olduğu sarsıntının şiddeti ile 70 km uzaklıktaki İzmir-Bayraklı’ da çok sayıda bina yıkılmış ve hasar görmüş, 117 vatandaşımız can vermiş, 1 vatandaşımız ise tsunami nedeniyle aramızdan ayrılmıştı. Bu depremin artçıları sürerken, bu kez Sisam Adasının güneyindeki fay 5,1 büyüklüğündeki bir depremle kırıldı. Her iki fay doğuda Efes Fayı, Kuşadası ve Söke faylarıyla bağlantılı. Son 1 ay içinde ise, Gümüldür Fayı’nın doğu ucunda da küçük ölçekli ve fakat yoğun bir deprem aktivitesi sürüyor. Bu durum bölgedeki gerilimin devam ettiğini ve karadaki fayların bu depremlerden etkilenerek küçük ölçekli depremler üretmeye başladığını gösteriyor” şeklinde konuştu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER